Home/Sahaf/KİTAP/ANTİKA KİTAP/19. Yüzyıl ve Öncesi/Mouradja d’OHSSONTableau General de l’Empire Othoman (1787)

Mouradja d’OHSSON
Tableau General de l’Empire Othoman (1787)

120.000

  • Osmanlı arşiv belgelerine göre Ignace Mouradja d’ Ohsson (1740, İstanbul – 1807, Bievres) 1792 yılında kitabını Padişah III. Selim’e sunar. Muhteşem gravürlerin Fransızca altyazıları padişah için tercüme edilir. Eseri çok beğenen III. Selim, “Musannifini Hak Teâlâ İslâm ile müşerref eyleye” temennisini ihtiva eden hatt-ı hümâyunu ile kendisine 5000 kuruş gibi büyük bir atıyye [ihsan – bahşiş] verir.) (*)
  • Satışa sunduğumuz eser, Tableau General de l’Empire Othoman’ın ilk baskısı ve ilk cildidir ve çok nadirdir. (**)
  • Baskısı 1787 yılında Paris’te yapılan eserin açılış sayfası (frontspiece) dahil teknik özellikleri şöyledir: (vi), xii, 324, (2), dört tablo (A, AA, B ve C), 38 figür içeren 24 tam sayfa gravür…
  • Eser, gravür ve sayfaların eksiksiz olması sebebiyle son derece nadirdir. Eserdeki 4 tablodan A ve AA harfleriyle kodlanan büyük boy (595 x 454 mm.) iki ayrı katlanan tablo, Hazreti Muhammed’in mensup olduğu Kureyş kabilesinden başlayarak halifeler, 12 imam vd. İslam önderlerinin soy ağacını içermektedir.  B harfiyle kodlanan büyük boy (970x265mm.) katlanan tablo, arapça harflerle dini takvimi göstermektedir. C harfiyle kodlanan tam sayfa gravürde ise Osmanlı hat türleri örnekleriyle resmedilmektedir.
  • Hz. Muhammed’e ilk vahyin ulaştırıldığı Hira Mağarası’ndaki görünümüne ilişkin “Mehhdy” isimli gravür dikkat çekicidir. Gravürde Hz. Muhammed’in Kuran-ı Kerim’i elinde tuttuğu görülmektedir. (pl.7, syf. 88)
  • Eser büyük (folyo) boy olup 525 x 350 mm. ebadındadır.
  • Kitapta eksik gravür ya da sayfa bulunmamaktadır.
  • Eserin en çok aranan muhteşem çift sayfa gravürü “Sultan Ahmet Camii’nde Mevlit Töreni” mevcuttur. (pl. 25, syf. 256)
  • Eser, bütün olarak iyi kondisyondadır. Gravürlerin kondisyonu çok iyidir.
  • Sırtı, orijinal altın varaklı dana derisi olup iç kapaklar orijinal ebru ile kaplanmıştır.
  • Cilt köşelerinde yüzyıllara sari yıpranma mevcuttur.

 

(*) III. Selim’in ödüllendirdiği eserin ilginç özelliklerinden biri de Halifeliğin Osmanlı’ya geçişiyle ilgili önemli bir rivayeti konu almasıdır. Tarihte ilk kez yazılı – basılı bir eserde (d’Ohsson tarafından) Yavuz Sultan Selim’in Hilafet kılıcının kuşanarak Hilafeti devraldığı anlatılmaktadır. Mısır ve Arap yarımadası Osmanlı hâkimiyetine girince, Yavuz “hâdimü’l-Haremeyni’ş-şerîfeyn” unvanına sahip olur.  Sonraki bazı kaynaklara göre son Abbâsî halifesi III. Mütevekkil-Alellah hilâfeti Yavuz Sultan Selim’e merasimle devreder. Yavuz Sultan Selim, İstanbul’a dönüşünde Eyüp Camii’nde veya Ayasofya Camii’nde özel bir tören yapıldığı ve hilâfet kılıcı kuşandığı rivayet olunur. Fakat Yavuz Sultan Selim dönemi kaynaklarında bu olayla ilgili herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. Hoca Sâdeddin Efendi’de geçen, “Libâs-ı hilâfeti istihkak ile telebbüs eylemişken dervişâne kisvet ve libâsı ihtiyar etmişti” ifadesinden başka bir bilgi mevcut değildir. Modern tarihçiler, böyle bir merasimi belgeleyen orijinal belge bulunmadığından hareketle bilgilerin uydurma olduğunu ve Osmanlının hilâfetin mânevî nüfuzuna ihtiyaç duydukları dönemlerde geriye dönük olarak rivayet ettiklerini ileri sürerler (Bkz. Asrar, sy. 22 [1983], s. 91-100; Sümer, LVI/217 [1992], s. 675-701).

(**) Eser, 1787 ile 1820 yılları arasında (büyük boyda) üç cilt halinde yayımlanır. Eserin en gösterişli ve önemli cildi olan 1. cildin ilk kısmı islâm tarihi ve hukukuna ayrılır. Namaz kılma usullerinden, Hazreti Muhammed’in kişiliğine pek çok değerli bilgi verilir. D’Ohsson birinci cildin ilk kısmında İslam bilginleri İbrahim el-Halebi’nin (ö. 956/1549) Mülteḳa’l-ebḥur’u ile Nesefi’nin (ö. 537/1142) Aḳaʾidü’n-Nesefi adlı eserlerinden faydalanır. Eserin ikinci kısmı ise başlangıçtan 1774 yılına kadar gelen Osmanlı tarihini ayrılır. Saray teşkilâtı, Osmanlı hânedanı, harem, harem hayatı ve harem kadınları hakkında yer alan bilgilerin saray hizmetkârları ve haremde yaşayan câriyelerden alınarak aktarıldığı ifade edilir.

Açıklama

Ignatius Mouradgea d’Ohsson – Muradca Tosunyan (1740-1807)

D’Ohsson, Osmanlı Devleti’nde doğup büyüyen, tahsil gören, Avrupa kültürü ve medeniyetiyle yoğrulan Levanten tipin ilk ve en parlak örneğidir.

İstanbul Beyoğlu’nda Katolik Ermeni bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Babası Johannes Mouradgea’nın (1721, İstanbul – 1787, İzmir) adı arşiv kayıtlarında “Ohannes veled-i Muradca” şeklinde geçer. “Muradca” isminin sonunda düşmüş bir “n” harfinin bulunduğu ve kelimenin Ermenice aslının “Muradcan” olduğu tesbit edilmiştir. Bu kayda göre d’Ohsonn’un büyük babasının adını aldığı anlaşılmaktadır. Meşhur olduğu d’Ohsson adı ise amcası veya dayısının lakabı olan “tosun” kelimesinin ileride kendisine İsveç kralı tarafından asalet pâyesi verildiğinde aldığı şekle dayanır. Bu durumda onun Osmanlı tebaası olarak adının Muradcan Tosunyan olduğu ortaya çıkmaktadır.

D’Ohsson, İzmir’de 1735’te açılan İsveç Konsolosluğu’nun ilk tercümanlarındandı.  1738’den 1777’ye kadar bu görevde bulunan babasının yanında çalıştı. 1763’te İstanbul’daki İsveç Elçiliği’nin tercümanlık hizmetine girdi, 1768’de baş tercüman oldu.

İstanbul’da Fransisken ve Dominiken papazlarından Batı tarzı eğitim aldı. Tercümanlık hizmeti yanında Doğu dillerini ve tarihini Avrupa-i metotlarla yakından incelemeye başladı. İslâm dünyasının tarih ve medeniyetine karşı büyük ilgi duyan D’Ohsson 22 yıl boyunca birincil kaynaklar üzerinde çalıştı.

Osmanlı ulema ve ricalinden isimlerini vermediği iki kişinin devletin hukukî yapı ve teşkilâtıyla ilgili konularda kendisine çok yardımcı olduklarını belirten d’Ohsson, 1784’te Fransa’ya gitti. Bu arada diplomatlık mesleğinde de ilerleyen d’Ohsson, 1775’te İsveç kralından “kralın mahrem-i esrârı ve sır kâtibi” unvanlarını aldı ve 1783 tarihli İsveç-Osmanlı Ticaret ve Dostluk Antlaşması’nın gerçekleşmesindeki üstün katkılarından ötürü kendisine “Vasa nişanı” tevcih edildi. 1796 yılı sonunda İsveç elçisi olarak tayin edildi, 1801’de kendisine şövalye pâyesiyle asalet unvanı verildi.

D’Ohsson’un süratli yükselişinde, Osmanlı sarayı ile iş yaptığı söylenen Ermeni sarraflarından Abraham Kuleli’nin kızı Eva ile evlenmesinin de önemli katkısı vardır. 1782’de kaybettiği bu ilk eşinden, ileride kendisi gibi diplomat olacak ve şarkiyat sahasında isim yapacak olan oğlu Abraham Constantin doğdu. İkinci evliliğini 1789’da Marie Antoinette Amelie Beilliard adlı bir Fransız ile yaptı; bu eşi de kendisinin Fransa ile olan ilişkilerini sağlamlaştırmasına yardımcı oldu.

Osmanlı tebaası olan diğer Katolik Ermeniler hakkında ileri sürülen, servetlerini yurt dışına kaçırdıkları isnadını doğrularcasına servetini Fransa’ya taşıyarak parasını Fransız bankalarına yatırdı. Ancak 1789 Devrimi ile servetini kaybetti. İstanbul’a döndüğünde İsveç elçisi sıfatıyla Fransız ihtilâl temsilcilerini destekledi ve İstanbul’daki “Jacobin”lerle sıkı ilişki içine girdi. Fransızlar 1789’da Mısır’a saldırınca Osmanlı idaresi de d’Ohsson’u “istenmeyen adam” ilân etti ve İsveç kralından İstanbul’a “hakiki bir İsveçliyi elçi” göndermesi istendi.

1799 Nisanında İsveç hükümeti tarafından geri çağrılan d’Ohsson, hayatının geri kalan kısmını Fransa’da geçirdi ve 27 Ağustos 1807’de Paris yakınlarında Biavre’de öldü. Mezarının nerede olduğu bilinmiyor.

(TDV İslâm Ansiklopedisi, 1994, İstanbul, 9. Cilt, syf, 496-497)

Title

Go to Top